28 Nisan 2019 Pazar

Milad

Dört yıl önce okuduğum
Mavi kapaklı
Kitabım geldi kapıma
Bu kez sarı yapraklı;
Beklediğinden değil, kağıdın pahasından olacak
..
Nasıl heyecanlı
Ama bu kez farklı “duygu”yla
Biraz korkarak..
Evvel zamanın kapağını açtım, şimdiki zamanda..
..
Hiç yola çıkmamışım
Yeni başlamışım gibi sanki
“Milad” gibi
Seni anlamaya..
Sende beni görmeye
..
Ölümden kaçarken(ölümü yaşarken) hayatı solumaya
Ayrılığa dayanmaya
Göğsün nedensiz sıkışmasına
Yaramı saramadan, yaranı sarmaya çalışmaya
“Fırlatılıp atılmanın” öfkesini bir de senden dinlemeye.. 
“Boşluğu” neyle doldurduğunu birlikte bulmaya
“Hiç” olabilmeyi kabullenmeye
“Her yerde ‘O’nu arayıp” bulamamaya
Bulduğun “an” kaybedeceğini bilmeye
“An”da kalmayarak, “anı”ya dönüşmeye
“Anı” olabilmeye katlanmaya

**
Seni anlamaya
Seni anlamaya
Seni anlamaya
**

Mümkünmüş gibi sana “dokunmaya”
..
Kitapmışsın gibi seni okumaya
..
Sana “dokun(a)madan” kendimi bulmaya
..
Biricik, sonlu ve sınırsız olduğunu bilerek;
Ezbersiz
Amasız
Çizgisiz.. 
Eksik, yaralı, kusurlu..
Karşındayım.
..
Senden öğrenecek çok şeyim var.
Önce, şimdi ve sonra
Beni bana fısılda.
















20 Şubat 2017 Pazartesi

Liman

Varoluşsal sıkıntıya birebir bi kağıt bi fırça ile "kusmak" : 

 

Hiç olup gitmek sancısı; nereden hortlayıp geleceği belli olmayan koca bi canavar gibi.. Dolabın arkasında ? Kapının ötesinde ? Koridorun karanlığında. Korku bu "en çocuk olduğumuz yerden" tutup sarsacak tabi. "En çaresiz olduğumuz yerden en savunmasız anımızda." Bi kitabın bitişinde, yaprağın çürüyüşünde, ananın memesinden kopuşta, içilenin son yudumunda, sevilenin son bakışında, eski sokakların yıkılışında, saça düşen ilk beyazda, eski bi şarkının ezgisinde, tanıdık bir denizin rüzgarında, eski aşkların yaşlanmış ellerinde... Liman tanıdık liman güvenli rahat ve hatta okuyalım "içimizi dökenlerin" şiirlerini : 


"Bu yaşa geldim içimde bir çocuk hâlâ

Sevgiler bekliyor sürekli senden.

İnsanın bir yanı nedense hep eksik

Ve o eksiği tamamlayayım derken,

Var olan aşınıyor azar azar zamanla.


Anamın bıraktığı yerden sarıl bana.


Anılarım kar topluyor inceden,

Bir yorgan gibi geçmişimin üstüne.

Ama yine de unutuş değil bu,

Sızlatıyor sensizliği tersine.

Senin kim olduğunu bile bilmezken.


Sevgiden caydığım yerde darıl bana."


ama.. çare yok Gemidesin. Ufuk böyle güzelken "limana" hasret yaşama.. 


30 Mart 2016 Çarşamba

Yol

Bugün kütüphanemin nem kokulu raflarından çocukluğumu kiraladım
:Sarı tozlu bir yaprak..
 
Her satırda samimiyet aradım- olmazsa olmaz
Öylesine yaşanmasın diye hikayeler


Ne karın ağrısı iş, ne karın ağrısı iş şu büyümek ?
-çocukken denizin ortasındayken bi beton arasında olmadım hiç
Denizdeydim, gerçekti deniz 'Deniz vardı!' yoktu O'ndan gayrısı
yoktu An'dan gayrısı-

Gerçeği sıkıştırıp kolye yapıyorum şimdi 
O zaman toplamışın boncukları sarı, mavi, kırmızı.. Farketmeden hem de.. 
Çünkü olamazsın özgür boğulsan da şimdi bi kağıt deryasında "çocukluk"tan başka..

Sevdiğim insanlar gibi az ve yakın sevdiğim yerler de.. Kaçıp gitmelik masallarım ve bolca hikayem var:
çocukluktan kalma
Ve anılar silinmiyor bi elektronik posta gibi
Senle ne yaşadıysam ve de O'nla
Hepsi o sarı yaprağın yanmış kenarlarında..

Elimiz bu kadar kirliyken sokağa ait olandan tiksiniyoruz, gülüncüz
Çocukken de gülerdim; gülmediklerinize
Ama en çok kendine gülmeli insan kendi "kirine" ki tükürmesin hunharca başkasınkine
Ve sen hala çocukluğumdan bahsediyorum sanıyor, gülümsüyorsun
Bilmez misin?
Tanrı'ya inanırım ben; sadece darıldım O'na
Bu dalgınlık, bu kırılganlık:
Çocukluktan kalma.


Bademler köyü-25.03.16

14 Şubat 2016 Pazar

ÇÜRÜYÜŞ


"Herkes beraberinde taşıdığı bir parmaklığın ardında yaşıyor.Şimdi hayvanlarla ilgili onca şey yazılmasının nedeni de bu. Özgür ve doğal bir yaşama duyulan özlemin ifadesi. Oysa insanlar için doğal yaşam, insanca yaşamdır. Ama bunu anlamıyorlar. Anlamak istemiyorlar. İnsan gibi yaşamak çok güç, o nedenle hiç olmazsa kurgusal düzeyde bundan kurtulma isteği var..Hayvana geri dönüllüyor. Böylesi, insanca yaşamaktan çok daha kolay. Herkes sürüye katıldığından ötürü güven içerisinde, kentlerin yollarından geçip işe, yemeklerin başına ve eğlenceye gidiyor. Tıpkı büroda olduğu gibi, sınırları iyice çizilmiş bir yaşam. Böylesi bir yaşamda mucizeler değil, yalnızca kullanma talimatları, doldurulacak başvuru formları ve kurallar var. Özgürlükten ve sorumluluktan korkuluyor. O nedenle insanlar, kendi yaptıkları parmaklıkların ardında boğulmayı yeğliyor."

*

Büyük bir kurgunun içinde gibi her gün..Tik tak tik tak tik tak. Büyük bi saatin içinde gibi ya da.. Bi süre sonra duyulmuyor akrep ve yelkovanın sesi; alıştığından kulaklar. Öyle bi hayat. Düzene uygun adım..
Her sabah kalkıp sevilmeyen bi yere "sırf bundan sonraki günler daha güzel olacak"umuduyla gidip o günün üstüne de koca bi çizik ekleyerek.. Göğsün üstünde koca bir yük;  büyük "adam"ların gözleri altında "onaylanmayı" beklemek..
"Uygundur." etiketi yani; tüm o "geçtin"ler, karneler ve diplomalar. Bi sonraki basamağa geçmek ya da o basamakta tutunabilmek için; O "uygundur." Basamak sıkışık basamak dar.. Başka türlü yaşamak mümkün olsa bile tırnaklarını geçirmeyi yeğliyor kimisi "ötekine", sonra hiç farketmeden törpülenmeden geçiyor bir diğer basmağa.. Her zaman dahasını istiyor çünkü o kendisine öğretilenden ötesine geçemiyor. Ötesi korkulukların aşağısı, ötesi karanlık, ötesi belirsizlik..
Yorgunluktan gözleri mor saçları dökülmüş ama önemi yok çünkü her gün "yarın" için çalışıyor. Niye burdayım diye sorup kendine geçiştiriyor hemen. "Deli misin" sus.."Başka ne yapacaktın ki bak basamakların aşağısına zifiri karanlık, orası, ölçülemeyen görülemeyen dolayısıyla olmayan yer.. Basamaktan atlarsan bir hiçsin. Karanlık bir odada kaderine terk edilmiş yapayalnız bir böcekten hiç farkın kalmaz. İnsanların pisliğiyle beslenir kuytuda sessizce çürüyüp gidersin." Görmüyor durmadan çalışan ellerinin gözlerinin kafasının "geniş bir kuytuda" nasıl çürüyüp gittiğini.. Her sabah saat tam 7yi vurduğunda katılıyor sürüsüne.  Tıslayan bir böcek gibi ölmemek için ezip ezilirken neye "dönüştüğünü" bilmeden..
*
"Birey olmasını başaranlara düşman kesilen son toplumlar ve bu toplumların en güçlü temeli olan, çocuklarının hep iyiliğini, gerçekte ise sürekli köleliğini isteyen son aile yapıları yeryüzünden silinene değin, Kafkanın "Dönüşüm"ü gerçerliliğini koruyacaktır."



21 Eylül 2015 Pazartesi

Şiir gibi bi'şi

Kalemin gölgesi "bir" olur vururken kağıda
Sonbahar; çiçek kokulu bir pike gibi örterken üstünü
Düşün ağaç bir ev içinde yağmurun tam ortasında;
"Öylesine" hafifsin..
"Öylesine" yaşamaktan yorulmuş sığınmışsın ıslak odunların kızılına
Düşün; deliliğin yaşamaya direnirken verilecek en "normal" tepki olduğunu
Düşünürken "anla"
Düşünürken "ağla"
Düşünürken "uyu"
Burayı hiç terketmeyecekmişsin gibi
Yarın seni anlayacaklarmış gibi uyu
Setsuko Seitasına kavuşacak,
Ateşböcekleri hiç ölmeyecek,
Yarın barış gelecekmiş gibi uyu..

8 Ağustos 2015 Cumartesi

İzleyişler

Yürüdüm. 

Sol tarafımda uzanan masmavi denizle sağ tarafımı boydan boya kaplayan çam ağaçlarının tam ortasında kokuları tüm doğal haliyle içime çeke çeke yürüdüm. 
Tepeden nasıl küçük gözüküyor her şey; nasıl farklı içindeyken vapur ve buradan izliyorken denizde süzülüşü-sanki hiç dalgalara çarpıp sallanmıyor gibi. Ve ne kadar yakın gökyüzü; ya güneşi yakalayıp tam batarken "dur böyle" diyeceğim ya da bulutları getireceğim üstüme yağsın diye yağmurlar. 

Pek severim insanları izlemeyi. Geçişleri izledim. Telaşı bırakamayıp bi yerde manzaraya karşı iç çekişlerini. Çaya kaç şeker attıklarını. Komşusundan kocasından kaynanasından yana sitemlerini.. "Memleket meselelerine" el atıp.. "Olacağı yok çekip gitmeli bu memleketten" diyeni de..Seveni de söveni de.. İzledim. 
Doymayan, doyamayan godaman kıçlarını yasladıkları deri sandelyelerden "ölümler" savuran "adam"lar için bir de ben küfür savurdum manzaraya doğru. 

Tekrar döndüm insanlara. Tek tek. Ne kadar çok insan ne kadar çok hikaye var. Ama kimselerin vakti yok durup hiçkimsenin hikayesini dinlemeye. Dinlemek yerine; acımasız önyargıları, en "yasa tanımaz"ın bile kendi doğruluk kümesinden çıkardığı hükümleri var; uymayanı yargılayan. Olduğu yerde "say"dıkları, taptığı dogmaları var; "say"mayanı yargılayan. Hikayeler zaman kaybı.. "Etiketler" en kolayı. 
"Kapatıp kendimizi; yalayıp geçelim hayatlarımızdan birbirimizin. Bir figuran gibi" 
Ne yazık bir dosta değil de bir figurana ihtiyacı olana..

Kızgınlık, merhamet, çaresizlik, umut.. hepsi üşüsüyor insandan yana düşünene. 

Kafamdakileri kovup yürüdüm biraz daha. Bu sefer insansız, zamansız ve mekansız gibi. Güneşi batırana dek yürüdüm.



23 Temmuz 2015 Perşembe

Duvar

“Sonra gece oluyor 
ve hiç tanımadığım bir yankının gürültüsü kopuyor içimde."-Emre Karataş
***
 Sabaha kadar uyumamaya "mahkum edilenlerden"im ben de. Ya gözlerim kepenklerini hiç kapatmaz ya da mahalle sakiniyle akşam sohbetlerine dalarlar "içeri"de.. 
Çay demlenir bir yandan-muhabbetle birlikte. "Alış-veriş" bitmiştir; "herkese benden çay zamanı"dır. Samimidir çünkü gece. Hesapsızdır. Neyse O'dur. 
Değil mi ki en güzeli sevişmelerin geceleyin olandır. 
"Ben"in bana en yakın olduğu zamandır. İki lafın belini kırmanın, "kırılmanın" tam da zamanıdır.

***
"Neden"dir gece ? "Nasıl"dır.
"Nasıl unutuyor insan bu kadar; sevmeyi, dokunmayı.. 'Nasıl bu kadar yabancılaşıyor bedenine. Nasıl susuyor hep bir ağızdan tüm "yasaklar"ına'.  Deli gibi istediği o "yasak"ları atarken derine nasıl göremiyor volkan olup patlayacağını ? Anlamaktan ve düşünmekten nasıl kaçabiliyor böylesi"..dir mesela. 
Kaçarken yakalamandır kendini "mahalle aralarında". Aynadır. Acıtır. Ta ki güneş doğup da sen "güvenli alanı"na kaçana kadar..
***
İnsan ; gerçekleştiremediği bilinçdışı arzularının peşine düşmüş çocuğunu/özünü "duvar"ların arasında susturmaya direnirken etrafa saçılan 'hayal' kırıklarını toplamaya çalışan bir avaredir. 

Hayal kuran; ne kadar yakınsa anlamaya, sevmeye, sevişmeye duvarın "dış"ındaki bir o kadar uzaktır. Bir o kadar "yabancı"dır..
Ne zaman ?
Nasıl ?
Neden ?
Sahi bizler; ne zaman, nasıl , neden ördük onca duvarı "iç"imize ?

(Yazdıktan 1gün sonra rastladım. Anlatmak istediklerimi bi' kitapta, bi' duvarda, muhabbetin bi' köşesinde görüp duyunca tarifsiz mutlu oluyorum. Derinliklerdeki 'deliye dönmüş anlaşılma isteği'm kelebekler saçıyor içime .. Tesadüfler güzel :) 
"Sonra gece oluyor 
ve hiç tanımadığım bir yankının gürültüsü kopuyor içimde." 

Emre Karataş”)...